29 Mart 2012 Perşembe

Türkçe'nin Yozlaşması


Dil,insanlar arasında iletişimi sağlayan bir araçtır.''
Bu bildik cümleyle yapılır dilin tanımı,sonra özelliklerine değinilir:”Dil,canlı bir varlıktır.Zamanla gelişir,yenilenir.”Bu cümleyle de dilin en önemli ve en bilinen özelliğine değinilmiştir ve “dil” kavramı yalnızca bu iki cümleyle özetlenmiş,öğrenilmiştir bile…Öyle  mi? Dil,yalnızca bir iletişim aracı değildir.Bireylerin hem kişisel,hem de ulusal kimliklerini açığa vuran,toplumdaki bireyler arasında birliği ve bütünlüğü sağlayan en önemli unsurdur. Faruk K.Timurtaş, Diller ve Türkçemiz (1996:89) adlı eserinde dil hakkında şunları demiştir: Dil,milli kültürün de millet ve milletin de temel unsurudur…Dil,millî birliği-beraberliği ve bütünlüğü sağlayan en mühim unsur olduğu için,üzerine titrenilmesi gereken bir sosyal müessesedir. Bir millet için bu denli önemli yere sahip olan dile;millet,birliğini ve bütünlüğünü korumak adına sahip çıkmalı ve dilini geliştirmeli,yabancı etkilerden ve yozlaşmadan korumalıdır. Anadilimiz Türkçe’ye baktığımızda yeryüzünün en geniş coğrafya alanında konuşulan,en eski,zengin bir dil olduğunu görmekteyiz. En eski dillerden biridir,çünkü bugünkü pek çok dil yokken,Türkçe vardı.En geniş coğrafya alanında konuşulan bir dildir,1980′lerin ortalarında UNESCO’nun hazırladığı raporda,Türkçe’nin konuşan insan sayısı bakımından dünyada beşinci sırada olduğu belirtilmiştir.Bugün,12 milyon kilometrekarelik bir alanda Türk dili,tüm lehçeleriyle konuşma ve yazı dili olarak kullanılmaktadır.Türkiye Türkçesi’ni ele aldığımızda ise günümüzdeki pek çok soruna karşın,bir kültür,edebiyat,bilim ve sanat dili olduğunu görebiliriz. Türkiye sınırları içinde kullandığımız Türkiye Türkçesi,günümüzde yaşanan sorunlara rağmen gelişmiş bir dil olarak tanımlanmaktadır. Türk Dil Kurumu’ndan yapılan son açıklamaya göre,1945′te çıkarılan sözlükte 20.000 kelime varken,1998′de çıkarılan sözlükte 75.000, 2005 yılında çıkarılan sözlükte 75.000′den fazla sözcük olduğu görülmektedir. Dilimiz,gerek akrabalık,gerek renk adları ve diğer kavramlar bakımından zengin bir dildir,köklü ve zengin bir söz varlığına sahiptir. Dilimizin günümüzdeki kullanımına baktığımızda ise bu özelliklerinden toplum olarak yararlanamadığımızı görmekteyiz. Bugün Türkçe,bir yandan geliştirilmeye çalışılırken,bir diğer yandan yanlış kullanımlayabancı sözcüklerin dile sokulması ve benzeri sorunları içinde barındıran “yozlaşma” dediğimiz tehlikeyle karşı karşıya kalmaktadır. Yaşanan dil sorunlarından en önemlileri ve en tehlikelileri,yabancı sözcüklerin dilimize girip yerleşmesi ve dilimizin mantığına uygun ve doğru bir şekilde kullanılmıyor olmasıdır. Türkçemizin sistematik bir şekilde yozlaştırılması beni son derece endişelendiriyor. Güncel konuşmabiçimimiz içine yerleşen bazı kelime ve deyişlere kabul gördükleri için diyeceğim bir şey yok. Çünkü dil yaşayan bir olgudur. Ama kendilerini farklı bir şekilde gösterme çabası içindeki bazı tipler, özenle ayrı bir konuşma tarzı yaratmaya çalışıyorlar. Bir kaçına nedenini sorduğumda gerekli vurguyu yapacak kelime bulamamayı mazeret olarak gösterdi. Bu kesinlikle doğru değil. Düşünce veya olayın anlatımında bir paragraf içinde aynı kelimeyi defalarca kullandığınızda tabii ki belli bir monotonluk oluşur. Yaptığım küçük bir araştırmada ilginç bulgulara rastladım. Bir kelimeyi ikinci defa kullanmamak şartıyla aynı düşünceyi veya olayı ifade edebilen üç ayrı cümle kurulabiliyor. İşin ilginç yönü her birisinde farklı bir derinlik oluşuyordu. Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olanlara günlük yaşamımızda çok karşılaşırız. Bu vizyon merakı hem kendilerine, hem de karşısında onlardan esinlenenlere çok kötü örnek olup bir moda akımına dönüşüyor. Sıradan insanlar yalnız vakit geçirmeyi düşünürler. Yetenek ve birikim sahibi olanlar ise vakitlerini en iyi nasıl değerlendireceklerini. Okumak ve dolayıyla bilgi sahibi olmak düşünceyi tetikler. O ana kadar size yabancı olan bu olgular, belli bir eğiliminiz olmasa dahi zihninizi etkisi altına alır. Bu baskıdan kurtulmanın yolu bir başka bir düşünceyi içeren kitap olabilir. Eğitimli insan, dağarcığını genişletmek için bir başkası tarafından yazılmış kitaplar okur. Düşünenler ve insan soyunun gelişmesine katkıda bulunanlar ise yalnız doğanın kitabından ilham alırlar. Kendi kendine düşünebilmesini öğrenmiş bir insan, kanaatlerini kendisi oluşturur ama onaylatmak için otoritelere başvurup özgüvenini pekiştirir. Söylemesi kolay uygulaması zor olan yukarıda belirttiğim tüm bu vasıflara sahip olabilmek, daha fazla okuyup daha fazla düşünmekten geçer sanıyorum. Ata’mızın vasiyeti olan, muasır medeniyet seviyesine ulaşabilmek için başka da çaresi yok gibi.Fikri ve edebi gelişime büyük katkıları olduğuna inandığım edebiyat yayınlarının bir kültür ve gelişim dergahı olabilmesi ne kadar güzel.


Toplum bilimi profesörü olarak bilinen Emre Kongar, yozlaşan medya ve yozlaşan türkçe kitabında basın-yayından ve basın-yayının Türkçe üzerindeki etkilerinden bahsetmiş. Televizyonlarda ve gazetelerde yapılan yaygın Türkçe yanlışları, öz Türkçe ve Arapça kökenli sözcüklerin kullanılış ve sesletim hataları, basın-yayın ile siyaset arasında kurulan ve demokrasimizi tehdit eden kirli ilişkiler ve basın-yayın dünyamızdan ilginç portreler kitapta bahsedilen konuların başlıcaları. Prof. Emre Kongar bu kitabında, hem güzel dilimizin hem de basın-yayınımızın nasıl yozlaştığını anlatıyor ve bu yozlaşmalardan nasıl kurtulabileceğimize ilişkin görüşlerini açıklıyor.


Atatürk’ün 1930 yılında söylediği şu söz rehber olmalıdır bizlere;
“Milli his ile dil arasındaki bağ çok kuvvetlidir.Dilin milli ve zengin olması,milli hissin inkişafında başlıca müessirdir.Türk dili,dillerin en zenginlerindendir,yeter ki bu dil şuurla işlensin…Ülkesini,yüksek istiklalini korumasını bilen Türk milleti,dilini de yabancı diller boyunduruğundab kurtarılmalıdır.


KAYNAKÇA:



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder